İLHAN BERK İÇİN VE HAZİRANDAKİ KIRMIZI GÜL
“Haziran’da açan güller biriciktir; benzeri yoktur. Bir
dizenin bir şiirin imgeleri, vazgeçilmez esin perileridir, zamanın içinden
gelen ve giden...” Diye yazmışım Cumhuriyet gazetesindeki “Işıldak ve Yelpaze”
başlıklı köşemde.
Yazı Kitaplıkdergisinde yayınlanan (Haziran 2000) Robert Burns çevirileriyle ilgiliydi:
Kitaplık dergisinin
son sayısında Yurdanur Salman, bize Burns’ün şiirlerini armağan ediyor. Robert
Burns, iki yüz elli yıl önce doğmuş romantik bir İskoçyalı...
Salman, “romantik
bir devrimci” olarak tanımladığı Burns’ü, sözcüklerini özenle seçerek yazıya
döküyor:
“Yoksulluk ve
yoksunluk içinde geçen bir yaşamdan, zekâsı ve duyarlığıyla en güzel lirik
şiirleri ve halk şarkılarını damıtan, gerçek İskoç ruhunu anıtlaştırmış bir
şair...
“37 yıllık yaşamına
hızlı bir bilinçlenmeyi, uğraşların en güzeli olan şiir toplama ve şiir söyleme
uğraşını, sayısız ateşli aşkı sığdıran bir ozan...
“Ne olursa olsun,
bugün de Burns’ün şiirleri doğruyu ve güzeli yakalamış o canlı titreşimlerle
yüklü olan, dürüst ve içtenlikli sesleriyle, tüm insanların gönlünde
geçerliliğini ve güzelliğini eskimeden, eksilmeden koruyor...”
“Kırmızı,
Kıpkırmızı Bir Gül” şiiri, Burns’ün günümüze uzanan dizeleriyle yüreğimize
saplanıveriyor.
Ah, aşkım kırmızı
bir gül gibi, kıpkırmızı,
Haziran’da açıvermiş taptaze:
Ah, aşkım o sevilen
şarkı sanki,
Benziyor tatlı tatlı çalınan ezgiye.
*
Haziranda açan
kırmızı güller, bir başka yoldan İlhan Berk’e, onun “Haziran” adlı şiirine kadar uzanır:
Kırmızı kırmızı bir
güldür aşkım
İnce yüzünüzde. Kırmızı. Korkunç.
Bu şiirin başında
anlamlı bir gönderme vardır. Amerikalı
şair e. e. cummings’in bir dizesi yer alır (My love is like a red,
red rose ).
Böylece şiirsel
imge, geçmişe doğru yol alarak, e. e. cummings’in yaratıcılık yatağından geçip,
Burns’ün dizelerine varmıştır.
*
Haziran’da,
–zamanın içinde– İskoçya’da açan güller şiirin imgesel zenginliğini oluşturduğu
gibi, İstanbul’un Haziranı’nda açan gülleri de bir aşk şarkısına el atmıştır.
Bu da Burns’ün küçük bir el sallayışıdır günümüze.
“Anlat, Şehrazat”
müzikalinin, düğüm noktasında, ki en duygusal ândır bu, iki güzel genç, Abriza Ece ile Şarkan
karşılaşır (bir başka şarkıdaki gibi, ilk görüşte aşka hep inanmışımdır!).
O ân yürekleri
birlikte çarpar ve o ân yürekleri aynı şarkıyı söyler, birlikte:
Aşkım kırmızı bir
gül
Aşkım haziranda
açan
Kırmızı bir gül
Yüreğim çarpıyor
Bir ölebilsem
dudaklarında
Yurdanur Salman’ın
Burns’e kurduğu yaratıcı köprüsü ne kadar etkinse, adı bende saklı meçhul bir
genç kadın ve en çok da babamın gülleri, özellikle Haziran’da açan o kırmızı
gülleri etkindir bu şarkının/şiirin yaratımında.
Babamın gülleri,
İstanbul’un o güzel gülleri artık kalmadı ama, işte belki de İstanbul’da zaman
bu demek, şiirlerde, şarkılarda okumak yalnızca...
Sonra, sonrası,
Burns’ün dizelerine dönmek:
Elveda diyorum
sana, biricik sevgilim!
Elveda diyorum sana bir süre!
Gene dönüp
geleceğim sana, sevgilim,
On bin mil katetmem gerekse de.
(22 Haziran 2000)
Yanılgı mı, Yoksa
“Öyle” mi Algılamalı?
Yıllar sonra bu yazıda “bir hata mı yapmışım”, diye
kuşkuya düşdüm, şimdiki teknolojik/dijital çağda yaşamanın nimetlerinden
yararlanırken. Yoksa beni “yanıltan” İlhan Berk miydi; birkaç ay önce
yitirdiğimiz “şiirimizin uçbeyi” İlhan Berk.
Yukarıda da belirttiğim gibi “Haziran”ın başında “My love
is a red, red rose (e. e. cummings)” ibaresi (göndermesi/alıntısı) vardır.
Yazıyı yazarken İlhan Berk’in bunu doğal olarak e. e. cummings’in bir şiirinden
aldığını, onun da Burs’den aldığını zannetmiştim. Acaba İlhan Berk de mi öyle
zannetmiş. Kimse beni uyarmamıştı, ben de ona fırsatını bulup bir türlü
soramamıştım. Eskiden özellikle doksanların başında mektuplaşırdık. Gençlerle
ileştim kurmasını çok severdi, bilindiği gibi. Yalnız benimle değil birçok şair
ve yazar ile de. O ünlü el yazısıyla gönderdiği ve hep görselliği de içeren
mektuplar, bizim kuşağın çekmecesindedir.
Robert Burns’ün “A Red, Red Rose” adlı şiirinin ilk öbeği
(yukarıda Y. Salman çevirisi olan; Burns,
[Seçilmiş Şiirler], Penguin Books,
1977, s. 228) şöyle:
O my Luve’s like a red, red rose,
That’s newly sprung in June.
O my Luve’s like the melodie
That’s sweetly play’d in tune.
Bu öbeğin ilk dizesini “internet”te arayınca (Berk’in
kullandığı ilk dize), karşınıza “Robert Burns” çıkıyor. (Anlaşılan çeşitli
biçimlerde bestelenmiş de. Birini de Eva Cassidy söylüyor. ) İlhan Berk’in
“Haziran” şiiri de onun 1968’de yayınlanan Âşıkanekitabında yer alıyor. Nedenini şimdi tam olarak anımsamıyorum ama galiba
yazılarımı derlerken, bir yıl kadar önce gelişmiş teknoloji bana yanılgımı
gösterdi (sanırım). Bu İlhan Berk’in de “yanılgısı”ydı. Belki de onun “öyle
algılaması”ydı. Ya da bir şiirinde e. e. cummings “My love is like a red, red”
olarak kullanmış da olabilir (bilmiyorum!). Şiirin dizesini bu biçimde de
yazınca (internette) karşınıza Burns çıkıyor. Zaten Cassidy’in şarkısı da
böyle. Yani nida (O) yok ve günümüz “standart İngilizce yazımı”yla (love).
İlhan Berk’e bunu soramadım, sanırım en son üç ya da dört
yıl önce karşılaşmıştık. Gerçi karşılaşmaya da gerek yok insan mektup yazar,
telefon eder; sonuç olarak etmedik işte! Belki de başka bir “hikmet” vardı, onu
yanıltan. Türkçe’deki e. e. cummings çevirilerinden bu “dizeyi”
karşılayan/yansılayan/çağrıştıran bir şiiri de bulamadım. Örneğin bazı
antolojilerde ve Suphi Aytimur’un çevirdiği ve 1993’te Adam Yayınları’ndan
çıkan Seçilmiş Şiirler’de de yok
(bilen varsa lütfen yazsın!).
Anlat, Şehrazat
Kendimle ilgili meseleye gelince yine yukarıda
alıntıladığım ve liriklerini yazdığım Anlat,
Şehrazat’ın (temsilleri 1997/98 sezonu; kitap olarak bkz. Özgür yay. Ocak
2009) en can alıcı yerindeki “şarkı sözü”nü doğurmuştu bu dizeler. O tarihlerde
“Haziran”ı okumuştum, okumuş olmalıydım ama benim “kaynak”ım yine Yurdanur
Salman sayesinde Burs’un dizeleriydi. Esinlerim arasında bir “kadın” vardı ama
daha etkilisi babamın özenle yetiştirdiği güllerdi. O güller ki yıllar yıllar
önce Bakırköyü’ndeki (ki cennetimdi) iki katlı bahçeli evimizi süsler,
zenginleştirir, benim içinse daha çok romantikleştirirdi!
Müzikalin iki ana kahramanı ki ikisi de aşka hazır
gençtir, karşılaştıkları ân birbirlerine tutulur (çarpılırcasına); tam
tepelerinde de dolunay vardır ve bu şarkıyı söyler. Müzikleri yapan Serdar
Yalçın bunu düet olarak bestelemişti:
Abriza Ece/Şarkan
Aşkım kırmızı bir gül
Aşkım haziranda açan
Kırmızı bir gül
Yüreğim çarpıyor
Bir ölebilsem dudaklarında
Aşk dolunayın ışıltısı
Aşk bir pınar şimdi
Aşk çiçeklerin kokusunda
Aşk kuşların ötüşünde
Aşk dağların doruklarında
Yüreğim çarpıyor
Bir ölebilsem dudaklarında
Aşkım kırmızı bir gül
Aşkım haziranda açan
Kırmızı bir gül
Yüreğim çarpıyor
Bir ölebilsem dudaklarında
Pera Adlı Şiir
İlhan Berk’in 1990’da yayınlanan Pera kitabı beni çok etkileyen, özendiren ve düzyazımın yatağını
değiştiren yapıtlardan biridir (ikinci basımı 1996’da yayınlandığında, İlhan
Berk kitabı imzalayıp göndermişti). Kapağında şiir yazıyor, o zaman şiirdir ama
düzyazı şiir mi demek gerek ya da şiir ve ötesi mi? (Belki de öz-şiir!)
Okuduğumda çok etkilenmiş ve “Pera Adlı Karşı Yaka” başlıklı bir deneme
yazmıştım. İlk önce Gösteri’de yayınlanmıştı (1990); sonra Hep Sonbaharı Yaşadık (Özgür yay. 1994) adlı kitabımda yer almıştı.
Yazımı[1]şöyle bitirmişim:
“Bir
kitabı tanıtmak, bir kitap hakkında yazmak, hem ne kolay, hem ne güçtür.
Kendinize bir sistem oluşturursanız, en hacimli kitabı bile 1,5 sayfada
anlatabilirsiniz. Ama kitap Peraise... Neyi yazacaksınız. Pera’yı mı, İlhan Berk’i mi, yüzlerce sokak’ı mı,
kitap Pera’yı mı, tiplemeleri mi,
betimlemeleri mi, öyküleri mi? Hangisini?
“Belki
de, elleriniz ceplerinizde, sessiz bir ıslık dudaklarınızda, kitabın içinde
gezinecek, ne okuyorsanız (ne görüyorsanız) onu yazacaksınız…
“Her
kitabın bitiminde ya da okunmasında bir bağlam oluştururum. Her ne kadar
konumuz Pera (ve sokakları) da olsa, yazarı İlhan Berk ile kuracağım bağlam
(bağlamlılık), yine de aşk olmalıdır diye düşünüyorum.
“Sokakların
tarihini yazan İlhan Berk (aşkın demiyorum) Aşk
Tarihi’ni ne zaman yazacak – Marquez’den önce mi-?”
Okuyanlar
anımsayacaklardır; son derece “oyuncaklı” bir kitaptır Pera; “karışıklığın” ki çarpıcıdır da bir estetiği vardır: Pera,
Beyoğlu gibi. İlhan Berk’i saygı ve sevgiyle anarak, yazıyı da “Haziran”
şiiriyle noktalıyorum:
Kırmızı kırmızı bir güldür aşkım
İnce yüzünüzde. Kırmızı. Korkunç.
Kor
sevişmemizden deli bir yalım
Koyuna
sevdanın. Kırmızı. Korkunç.
Karanlık,
büyür büyür benim aşkım
Gecenizde
sizin. Kırmızı. Korkunç.
Vücudunuza,
ağzınıza iner
Gezer
etinizi. Kırmızı. Korkunç.
Kalır
bir gün bir krallık olduğu
Güzelliğinizin.
Kırmızı. Korkunç.
2009
(Şiir İkizini Arar, Özgür yay. 2011)